Yeni yıl öncesi yaşanan büyük heyecanlara hayranım. Sanki her şey bir anda değişecekmiş gibi garip anlamlar yüklüyoruz yeni yıla. Böyle söylediğime bakmayın, sanırım ben de bu sene bu gruba dahil oldum. Ama benim bir sürü sebebim vardı. Taşınacaktım! Taşındım da, aralık ayının otuz birinde, herkes yeni yılı nasıl kutlayacağının planlarını yaparken, o soğuk günde ben evimi taşıdım. Umarım yeni yıla nasıl giriyorsak öyle gitmiyordur. Eğer öyleyse yorgun ve uyuyarak geçireceğim iki bin on yediyi.
Evim küçük olunca ve ben Acıbadem’deki kocaman evime o kadar alışmışım ki haliyle alışmak zaman aldı. İlk ayım eve yerleşmek ve alışmakla geçti. Bana sorarsanız ikinci ayımı geride bırakıyorum ama hala tam olarak yerleşebilmiş değilim. Çok acelem yok, zamanla yerleşirim herhalde. Taşınınca pişman olacağıma emindim ama işin ciddiyetini tam olarak kavrayamamış olabilirim. Şimdi kavradım. Aslında bir anda boşluğuma geldi diyebilirim, hatta uzun süre emlakçının beni kandırdığına inandırmıştım kendimi. İstanbul’da yaşadığım eski iki evimi bulmak konusunda incir çekirdeği dolduracak kadar bile katkı yapmayıp, kendimi Can’ın kollarına bırakmıştım. Ancak iş başa düşünce bu konuda ne kadar beceriksiz olduğumu anladım. Resmen ev aramaktan, bulamamaktan isyan edip bu garip yere taşındım. Ama artık olan oldu, sanırım idare etmek doğru kelime. Bir süre daha böyle devam etmek zorundayım.
Böyle tuhaf tuhaf kararlar alıp, uygulamak için takvim yapraklarını saymayı sevmiyorum. Diyete başlamak için pazartesilerini, ayın birlerini bekleyen kadınlarımıza dönüyorum. Ama iyice dibe vurduğum dönemlerde gerçekten hayatımda bazı değişiklikler yapmanın zaruri olduğunu kabul ettim. İstanbul’a geleli dört yıl oluyor ama hala ben Ankara’da yaşamış olduğum dinginliği arıyorum. O yüzden biraz daha sade yaşamaya karar verdim. Daha az arkadaşım var artık. İnanılmaz asosyal bir işte çalıştığım için haliyle arkadaş edinmek hayli zor oluyor. Bu da benim işimi kolaylaştırıyor aslında. Arkadaşlarımın çoğunu da Ankara’da bırakınca İstanbul’da işler biraz zorlaştı. Ama bence bu kötü bir durum değil. Çünkü ben üzülüyorum. Sizi bilmiyorum ama arkadaşlarıma vakit ayıramadığımda üzülüyorum. Dolayısıyla bu konuda biraz hassasım. Kıymetli birkaçıyla da her vaktim olduğunda görüşmeye çalışıyorum. Arkadaşlarım genelde uyuz/gıcık olduğumu söylüyor ama ben seviyorum hepsini. Ayrıca uzun zamandır alışveriş yapmıyorum. Bu konuda gerçekten istikrarlıyım. Uzun derken, gerçekten oldukça uzun. Ama bunun sebebi tüketimi durdurmak, ülkeyi kaosa sürüklemek felan değil. Elimdekilerle yetiniyorum. Çünkü farkında olmadan o kadar çok şey alıyor ve giymeden unutuyoruz ki. Bunu ne zaman almışım ya dediklerimi giysem bile önümüzdeki birkaç yıl böyle devam edebilirim. Bunun tek istinası oldu, geçen günlerde bir çift ayakkabı aldım. Onları da uzun zamandır almak için fırsat kolluyordum. Boş bir anımda kendime engel olamadım. Neden bilmiyorum ama ayakkabılara karşı engelleyemediğim bir zaafım var. Eğer bunu da yoluna koyarsam bence büyük bir yol katetmiş sayılmalıyım. Nedense mutsuz olunan dönemlerde alışveriş yapmak tavsiye edilir, iyi geleceği söylenir. Ama bu bence düzelme emaresinden daha da çok kötüleşmenin başlangıcı oluyor. O yüzden belki de sokağa çıkmalı biraz yürümeliyiz. Ben de öyle yaptım. Yürüdüm. En sevdiğim şey. Yürümek. İstanbul’da yaşamayı sevmiyorum ama İstanbul’da turist olmayı seviyorum. Kendime yeni yürüyüş rotaları ve bisiklet parkurları oluşturuyorum.
Taşınma hazırlıkları yaparken zihnimi dolduran bir sürü şey olduğunu farkettim. Gerçekten yıllar içinde o kadar çok biriktirmişim ki, dönüp bakınca gerçekten şaşırdım. Sinem her şeyi çöpe at gitsin diye akıl vermişti ama tabii ki onun söylediklerini dinlemedim. Can da asla onları geride bırakamayacağımı söylüyordu, haklı sayılırdı. Ancak yine de bazı değişiklikler yapmam gerektiği konusunda kendimi ikna etmiştim. Sanki her geçen gün üzerimdeki yük ağırlaşıyordu. Esasında anı biriktirmeyi severim, elimden geldiğince de böyle yaparım. Ancak objelere dair büyük bir tutkum var. Bu engelleyemediğim bir uğraş benim için. O yüzden yıllar içinde artık odalardan taşan bir sürü şeyin koleksiyonu olunca işleri yavaş yavaş yoluna koymaya başladım. Okuduğum bir yazı koleksiyonerlerin yalnız insanlar olduğunu söylüyordu. Bence bu oldukça ağır ve haksız bir bakış açısı. Bir parça duygusal insanlar olabiliriz belki. Çünkü çoğunlukla koleksiyoner ile koleksiyonu arasında bir bağ oluşuyor. Haliyle ayrılmak biraz zor oluyor. Ben de elimden gelenin en iyisini yaptım. Öncelikle neleri biriktirdiğimi ve ne zamandır biriktirdiğimi yazdım. Kapladıkları alandan tutun da, benim için önemlerine kadar birçok faktörü ekledim. En kolay vazgeçtiğim Bira Şişesi koleksiyonum oldu. Renkli şişeleri geride bırakmak zor olsa da yalnız 3 yıldır biriktiriyor oluşum işimi kolaylaştırdı. Bunu Minyatür İçki Şişesi koleksiyonum izledi. Ah, Barcelona’nın arka sokaklarında minyatür avına çıktığım gün geldi aklıma, aynı günlerde yaptığım temizlikte satın aldığım şişelerin hala fişlerini sakladığımı görünce biraz üzülmüştüm. Neticede yaklaşık 10 yıldır dünyanın her bölgesinden alınmış 200’e yakın şişe vardı. Bu koleksiyondan vazgeçme sebeplerimden birisi de yer sıkıntısıydı. Gereken özeni gösteremiyordum. Dolayısıyla çok zor olsa da minyatürlerime de veda ettim. Bunları plakçalarım ve plaklarım izledi. Plak dinlemekten gerçekten çok hoşlanıyordum, ancak gerçekten ekonomik olarak beni çok zorluyordu. Çünkü değerli plakları edinmek gerçekten çok pahalı, pahalı derken gerçekten. Neyseki artık Apple Music sayesinde en eski şarkılar bile her zaman yanımızda. Uzun zamandır almak istediğim hoparlörü de alınca ayrılık için doğru zaman dedim ve plakçalarımı sattım. Plaklarımın çoğuna henüz kıyamadım. Sanırım onları abime vereceğim, en azından bir süreliğine bunu yapabilirim. Gazozlara sıra gelince. Gazozları biriktirmek kadar, içmeyi de seviyorum. Hikayeleri ilgimi çekiyor. Dolayısıyla gazozlarım hala benimle beraber duruyor. Ama küçük evime taşınınca gerçekten kapladıkları alan büyük bir sorun olmaya başladı. Dolayısıyla bugünlerde koleksiyonumu azaltmayı düşünüyorum. Sanırım yakında koleksiyonumu yalnızca depozitolu uzun nostaljik şişelerle sınırlandıracağım, ama ona biraz daha var. Minik arabalarımı ve panini albümlerimi ise koleksiyon olarak değerlendirmeyeceğim, zira çoğu 20 yıldan fazla süredir benimle, onlar artık benim hatıralarım oldu. Onları özenle korumaya devam edeceğim. Keza kutu oyunlarım da aynı şekilde. Farkettiyseniz büyük çoğunluğunu abime verdiğim magnetlerimden ve rozetlerimden bahsetmiyorum bile. Ama lütfen üzerime gelmeyin, yavaşça her şey yoluna girecek.
Aslında şu sıralar zor kararlar verme aşamasındayım, herkesin hayatında böyle dönemler olur. Çok keyif aldığım, bayıldığım uçuş eğitimime sektördeki kriz dolayısıyla ara vermeyi düşünürken, bırakma noktasına geldim. Malum olduğunuz üzere bu süreçte motivasyon çok büyük bir faktör. Ben şu an biraz karışık durumda olduğum için ne yaptığımı bilemiyorum pek. Bir tarafım çoktan bırakıp tatile gitti bile, ancak diğer yanımda sorular sormadan edemiyor. Hal böyle oldukça süreç uzuyor, bu da beni üzüyor ve yıpratıyor. Ne karar vereceğim konusunda en ufak bir fikrimin olmaması sanırım bu konunun bir süre daha gündemde olacağını gösteriyor.
Bu blogu kurarken kafamda birkaç şey vardı. Eski blogumu kapattığımdan beri uzunca süre bir şey yazmamıştım. İnsan sanırım bazı zamanlarda gerçekten her şeyden nefret edip, tüm yaşama enerjisini tekrar başlatmak üzere sıfırlayabiliyor. Ben de böyle bir dönemden geçtim diyebilirim. Verdiğim ara sonrası yaptığım yeni başlangıçta aklımda birçok şey vardı. Tabii ki bunların çok azını gerçekleştirdiğimi kabul ediyorum. Yine de gezi ve lezzet yazılarımı içeren bir yer olsun istiyordum. Aslında bu konuda da pek aktif olduğum söylenemez. Çoğunlukla yaptığım Türk Hava Yolları Gezi Blogu için yazdığım yazıları üşenerek buraya eklemek oldu. Ya da tam tersi. Aynı zamanda kitap ve film eleştirilerimi de yazmak istiyordum. Beni tatmin etmese de yine de not düşmek istediğim birkaç eseri yazma cesareti gösterebilirdim. Günlük hayat hakkında pek bir şey yazdığım söylenemez ancak birkaç anı ve hikaye içlerine serpiştirilmiş yaşantıları yazmayı göze aldım. Aslında ben burayı görsel ve yazınsal hafızam olarak kullanmak istiyordum. En çok yazmak istediklerim çocukluk hafızamdı. Bu konuda pek ilerleme sağlayamadım. Ancak buraya kadar üşenmeden okuduysanız menülere eklenen 90’lar sekmesini de görmüşsünüzdür. İşte orada bu yazmak istediğim anılar olacak. Açıkcası ben de merakla ortaya nasıl bir şey çıkacağını bekliyorum. O günler gerçekten hatırlanmayı hakediyor. Yani çocukluk. Lütfen hatırlayın ve yazın. Bir sürü farklı fikir var ama şimdilik tek ihtiyacım olan sağlam ve açık bir zihin ve tekrar gelen yazma isteğini sıcak tutmak. Nedendir bilmiyorum son birkaç haftadır geceleri sahneler, hatıralar, anılar zihnimden çıkmıyor. Bu iyi bir şey. Umarım o başlık altına bir şeyler karalayabilirim. Sanırım başka hiçbir şey yapmasam da bu beni mutlu etmeye yeter.
Bu sene gezmek istediğim bazı yerler var. Esasında hala karar veremedim. Önümüzdeki ay yıllık iznimde ne yapacağımı bilemiyorum. Bir yanım St. Petersburg’u görmeyi çok istiyor. Ancak orayı ziyaret etmek için doğru mevsim mi emin olamıyorum. Ama ziyaret etmek için doğru mevsim olan bir yer var; Lizbon. Evet esasında Porto ile beraber gezmeyi çok istemiştim ancak şartlar el vermemişti. Şimdi bu arayı değerlendirip sanırım birkaç günümü orada geçireceğim. Ve benim kıymetli Paris’im. Orayı da özledim. Eğer işler yolunda giderse Lizbon’un ardından Paris’te soluklanmak için vaktim olacak. Diğer yandan bir Anadolu turnesi de nicedir kafamın bir yerinde duruyor. Özellikle Doğu Ekspresi’yle Kars’a kadar gidip geze geze dönmeyi planlıyordum. Aynı zamanda lezzet noktalarına yapılacak geziler de her zaman arkadaşlarımla konuştuğum bir şey. Ve tabii ki bir de İstanbul meselesi var. Her ne kadar içinde yaşaması çok zor olsa da İstanbul’da turist olmak farklı bir deneyim ve gerçekten keyifli. Hala ne yapacağım konusuna karar veremedim ama gerçekten keyifli bir tatile ihtiyacım var. Şöyle stresten uzak, acele etmeden… Farkettiysen Ankara’dan söz dahi etmedim. Ne yapacağım bilmiyorum.
Geçen senenin sonuna doğru tiyatroya gitme sıklığımı arttırmaya çalıştım. Genelde davet ettiğim arkadaşlarım gelmediği için tek gitmek zorunda olsam da bana eşlik eden arkadaşlarım da oldu. En son Zorlu Drama Sahnesi’nde Godot’yu Beklerken oynunu izledim, Zorlu’ya gerçekten büyük bir önyargım vardı ama gerçekten keyifli bir sahne yapmışlar. Yine de tek bir sahneye bağlı kalmaktansa farklı tiyatro kültürlerini tanımak için mümkün olduğunca farklı sahneler tercih ediyorum. Şu sıralar sevgili Semaver Kumpanya’nın Cimri oyunu radarımda, önümüzdeki ay onu izlemek için gözüm takvimde. Çevre Tiyatrosu; Kadıköy veya Beyoğlu’nda olmayan birkaç tiyatrodan biri. 20 yıldır bunu sürdürerek harika bir iş çıkarıyorlar. Bu açıdan da atmosferini ve gideceğim oyunu merakla bekliyorum.
Okunan bir kitabı tekrar okumanın bu kadar keyifli olacağını düşünmemiştim hiç. Bence bu çok güzel bir deneyim. Zira hayatımızın farklı dönemlerinde hislerimizle beraber kişiliğimiz de değişiyor, gelişiyor. Böylece kitaplardan aldığımız keyif de değişiyor. Hikayelerin farklı bir yönünü görüp ona sarılabiliyoruz. Bu sene daha fazla kitap okuyacağım gibi saçma bir hedefim yok. Kitaplar konusunda çok temel bir ön yargım var ve bunu asla değiştirmeyeceğim. Çok basit bir dille anlatmam gerekirse günümüz yazarlarından ve modern edebiyattan nefret ediyorum ve bu konuda söyleceklerim bu kadar. Sanırım ben klasiklerden, anlatılardan ve yaşantılardan devam edeceğim. Okuduğum her kitap hakkında bir şeyler yazmıyorum. Bunu çoğunlukla üşengeçlikle açıklayabilirim, ama çoğunlukla kendimde o cürreti görmememdir cevabı. Yüzeysel yazıların da eserlere saygısızlık olduğunu düşünüyorum, dolayısıyla burada bir ikilem yaşıyorum.
Aşağı yukarı böyle. Umarım yeni yıl herkes için daha iyi olur. Ve tabii ki haklısınız bunların çoğu benimle alakalı ve sizi ilgilendirmiyor olabilir. Ama insan işte, gerçekten hayret ediyor. Lütfen kendiniz için okuyun, gezin, eğlenin ve yaşayın. Daha az tüketin, daha çok sevin. Yaşasın daha güzel günler, yaşasın Peter Pan ve Pal Sokağı Çocukları.
Sevgi ve selamlar.
Hatiralarla dolu 6 yilimi gecirdigim, aracla NY’a 15 dk uzakta bulunan 40 mt2 bahceli studio dairemden 185mt2 eve tasinirken benzer sorunlar yasamistim. zamanla biriken esyalari paketledigimde 76 kutu tutmustu. koltuk+tv vs.. haric. herseyi paketlemem 2 haftami aldi. bir o kadar da esya attim. yaklasik 35dk uzakta bir yere tasindim. sehirden uzakta etrafi agaclarla kapli sessiz sakin bir bolge. Bir yandan sehrin stresinden uzaklasmanin mutlulugunu yasarken diger taraftan hemen hemen her hafta gorustugum arkadaslarimi artik goremez oldum. Bu arada NY a geldiginde mutlaka ara goruselim. 1 hafta onceden haber verirsen ona gore plan yaparim.
Taşınmak zor gerçekten:) Olur Sarper abi çok sevinirim, selamlar, görüşmek üzere:)